Cumhuriyet’in erken döneminde Türkiye, büyük ölçüde tarım toplumuydu ve nüfusun çoğu köylerde yaşıyordu. Ancak köylerde eğitim ve sağlık hizmetleri yok denecek kadar azdı. Bu durumu değiştirmek isteyen dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve eğitimci İsmail Hakkı Tonguç öncülüğünde, 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri Kanunu çıkarıldı ve Türkiye’de yepyeni bir eğitim modeli hayata geçirildi.
Köy Enstitüleri’nin amacı, köylerden seçilen zeki ve çalışkan gençleri eğiterek hem öğretmen hem de köyde rehber olacak bireyler yetiştirmekti. Bu gençler, sadece okuma-yazma öğrenmekle kalmıyor; tarım, hayvancılık, marangozluk, demircilik, sağlık bilgisi gibi pratik yaşam becerileri de kazanıyordu. Eğitim modeli, “iş içinde, iş aracılığıyla eğitim” ilkesine dayanıyordu.
İlk etapta 21 bölgede açılan enstitüler, kısa sürede binlerce köy öğretmeni yetiştirdi. Bu öğretmenler, kendi köylerine dönerek hem çocukları eğittiler hem de köy halkının yaşam kalitesini yükseltmek için çalıştılar. Böylece Köy Enstitüleri, yalnızca bir eğitim kurumu değil, aynı zamanda bir aydınlanma ve kalkınma projesi haline geldi.
Ancak bu özgün ve ilerici sistem, zamanla çeşitli kesimlerin tepkisini çekti. 1946 sonrası değişen siyasi iklimle birlikte Köy Enstitüleri’nin yapısı bozuldu ve 1954 yılında tamamen kapatıldı.
Köy Enstitüleri kısa ömürlü olsa da, Türkiye’nin eğitim tarihinde çok özel bir yere sahiptir. Bugün bile bu kurumların yarattığı etki, aydınlanma ruhu ve halkçı eğitim anlayışı saygıyla anılmaktadır.